Okulsuz toplum ve tablet masrafları
1 Mart itibariyle kısmi olarak yüz yüze eğitime başladık. Aslında 15 Şubat’ta DYK(Destekleme Yetiştirme Kursları) ile birlikte başlamıştık. Yalnız bir ay geçmeden yeniden kapandı, okullar. Öğrencilerin davranışsal, duyuşsal ve bilişsel durumlarından çıkardığımız en temel sonuçlardan biri öğretmen eğitimin en temel yapılarından birisidir. İster öğretmen merkezli isterse de öğrenci merkezli bir ders anlatım tekniğiniz olsun fark etmez, yüz yüze eğitimin yani öğretmenin bu işin temeli olduğu net bir şekilde anlaşılmıştır. Zira okula devam eden öğrencilerin durumlarına baktığımızda akademik olarak çok geride kaldığı net bir şekilde görülüyor. Üstelik okula gelen öğrencilerin büyük bir kısmının canlı derslere düzenli olarak devam eden öğrenciler olduğunu da ifade etmeliyim.
Öğretmensiz okul veya okulsuz toplum modellerinin salgın öncesi konuşulduğu günlerde bunun mümkün olmadığını ifade etmiştik. Rahmetli Doğan Cüceloğlu’nun “Öğretmenim Bir Bakar Mısın?” kitabını da bu bağlamda bu satırlara taşımıştım. Tekrar bu düşüncemi siz kıymetli okurlarımla paylaşırken konuya bir başka açıdan bakmak istiyorum
Çok saygı duyduğumuz ve umut bağladığımız Ziya Selçuk’un “Salgın bitse de canlı dersler devam edecek” açıklamasını duyunca biraz garipsedim açıkçası. Sanırım birileri Sayın Bakanı canlı derslerle ilgili yanlış bilgilendiriyor. Zira biz işin mutfağında olan öğretmenler olarak net bir şekilde görüyoruz ki canlı dersler öğrencilere hem akademik hem de eğitsel anlamda bir şeyler katmaktan çok uzak kalmış. Bu nedenle örgün eğitim içindeki bireylerin zorunlu olmadıkça online eğitime tabi tutulmasına şiddetle karşı olduğumu ifade etmeliyim. Hatta öğretmenlerin hizmet içi eğitim faaliyetlerinin online olmasını bile doğru bulmuyorum. Bu söylediklerimin salgın sonrası süreç için olduğunu ifade etmeliyim. Zira şu anda sürecin bizi mecburen bu noktaya getirmiş olduğunun farkındayız.
Sürecin başarı ve başarısızlığı konusunun değerlendirilmesinde bazı konulara dikkat edilmesi gerektiği düşüncesindeyim. Bir defa süreci hem Millî Eğitim Bakanlığı hem de öğretmenler çok başarılı bir şekilde yürütmüşlerdir. MEB’in bu kadar kısa sürede bu kadar hızlı ve güvenilir bir altyapıyı kurması çok takdir edilmesi gereken bir durumdur. Diğer taraftan öğretmenler de sürece çok hızlı bir şekilde ayak uydurmuş olup bu süreçte yüz yüze eğitimden daha yorucu bir süreç geçirdikleri unutulmamalıdır.
Diğer taraftan canlı derslerle ilgili yaşanan sorunlardan birisi de öğrencilerin derslere erişim imkanlarının kısıtlı olmasıydı. Bu anlamda da büyük adımlar atıldı. Sadece Gaziantep’te neredeyse 100 bine yakın tablet dağıtıldı. Dağıtılan tabletlerin sim kartları ve internetleri de vardı. Tabletler dağıtılırken de her eve en az bir tablet girmesi hedeflenerek dağıtıldı.
Tabii ki tabletlerin dağıtılması uzaktan eğitime erişimi olmayan öğrencilerin erişiminin sağlanmasının çok önemli olduğunu ifade etmeliyim. Ama bazen düşünmeden edemiyorum. Ve bu düşüncelerimi sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Öncelikle salgın sürecinde bulaş açısından okulların en güvenli yerler olduğunu ifade etmeliyim. Zira okullarda şu anda hem personel açısından hem temizlik malzemesi açısından hem de bilinç düzeyi açısından hiçbir sorunun olmadığını söyleyebilirim. Okullarda hem öğretmenler hem öğrenciler hem de diğer personel sosyal mesafe, maske ve temizlik konusunda son derece bilinçli davranışlar sergilemektedir. Daha önce de söylemiştim. Bu süreçte karar verici durumunda olmak istemezdim. Her ne karar verirseniz verin mutlaka birileri rahatsız olacaktır. Her kararınıza birisi çıkıp “Ben olsaydım…” diye başlayan cümleler kuracaktır. Ancak bazı eleştirileri de dikkate almak gerekir.
Mesela Okullar kapanmasaydı da bunun yerine tabletlere harcanan paralar okullara harcanıp okullar daha güvenli hale getirilemez miydi? Okullarda sıralar kabin haline getirilemez miydi? Bu hali ile bile çok güvenli olan okullar bu tür ufak dokunuşlarla daha güvenli hale getirilemez miydi? Bu eleştirilerdeki asıl gayemiz öğretmen ile öğrencinin göz göze olduğu sınıf ortamlarında geçirilen zamanların artırılmasıdır.
Canlı derslerin çok verimli olmadığını yukarıda ifade ettik. Bununla beraber öğrencilerin günlük 7-8 saat bilgisayar başına mahkûm edilmesinin beraberinde birçok hastalığı getirebileceği de hepimizin malumudur. Bu ve bunun gibi nedenlere bağlı olarak hedefimiz uzaktan eğitimin devam etmesi değil öğrencilerin mümkün olduğu kadar sınıf ortamına gelmesi olmalı ve bu yönde daha çok çaba harcanmalıdır.
Tüm Yorumlar